Öyle geniş bir yürek ki Hatay, cami kapısı havraya, onun kapısı kiliseye selam veriyor. Birbirini karşılayan kapılar bile Hatay halkının kucaklamasının habercisi, tüm dinlerin barış içinde yaşadığı bir güzel şehrimiz. Yemeklerinin ününü duymayan kalmamıştır zaten, yeme içme alternatiflerini de kendi keşiflerimizle sıraladık. Bunların yanında tarihin derinliklerine uzanmak isteyenler için Hatay mükemmel bir hikaye anlatıcısı… Tüm bu birleştirici gücün ve renk cümbüşünün yanında yemyeşil doğası ve manzaralarıyla karşılaşacak, neden daha erken buralara gelmemişiz diyeceksiniz. Hadi başlayalım.. ☺
Hatay Hasbahçe Köy Kahvaltısı
Hatay Havalimanı’ndan şehir merkezine giderken zeytinliklerden geçen, yeşile doyuran bir keyifli bir yol. Karlısu yolu üzerinde çeşit çeşit çiçekler, ağaçlar içinde bir mekan. Bahçede bir midilli, kazlar, tavuklar, keçiler var. Çocuk oyun parkı da düşünülmüş, yöresel ürünlerden alabileceğiniz bir stant da var.
Kahvaltı kır bahçesinin içinde, ahşap çardaklarda servis ediliyor. Yörük kahvaltılarına benzer bir yer sofrasına alıyorlar sizi, tam 18 çeşit kahvaltılık 3 tepside geldi. 😋 Biz halhalı zeytinine bayıldık, bir de tuzlu yoğurt! Daha neler mi var bu görkemli kahvaltıda, sürk ya da küflü çökelek denen bir çok kahvaltılıkta da kullandıkları bir peynir, yine bu peynirle yapılan çökelek salatası, katıklı ya da biberli ekmekler, kızarmış yumurta.. Taptaze ve doğal ürünler.. Kişi başı 25₺ ödedik, sucuk, menemen gibi sıcaklar da oldukça makul fiyatlara eklenebilir, 7₺. Yalnız temiz hava ile yemeyi abartmamaya dikkat etmeli, malum Hatay gurme turu bir çok yiyecek var, tadımlık yer bırakmalı! 😀
Vakıflı Köyü
Rotamızı 2 günü hızlı ve etkili bir şekilde değerlendirmek için planımızın en uzak noktalarına çeviriyoruz. Samandağ’a giderken yol çok keyifli..
İlk durağımız, Ermenistan sınırları dışındaki ve Türkiye’deki tek Ermeni köyü konumunu sürdüren Vakıflı’ya 45 dakika sonra ulaşıyoruz. Tatlı bir yağmur sonrası kokusu karşılıyor bizi. Bahar buralara gelmiş!
Kalkınma Bakanlığı’nın Sosyal Destek Projesi (SODES) ile Hatay Valiliğinin desteklediği “Tarihten Gelen Tatlar Kadın Eliyle Canlanıyor” projesi kapsamında Vakıflı köylü 25 kadının hazırladığı reçel, likör ve el sanatları ürünlerinden satın alabilirsiniz.
Yine burada kilise yanında restore edilen Vakıfköy Patrik Mesrob II. Kültür Merkezi ve tertemiz bir pansiyon var. Güzel manzara eşliğinde mis gibi hava için bu alternatif tatil seçeneği de düşünülebilir.
HıdırBey Köyü
Vakıflı Köyü’nde bir yürüyüş sonrası araçla 10 dakikalık bir yol sonrası Hıdırbey’e vardık. Köyün girişindeki alana park edip yürümeye başladık, ki o ne güzel koku! Adana ile özdeşleşen portakal çiçeği festivali, buraya da gelmiş! Mayıs portakalları yolun sağında, solunda öyle güzel bir koku ile karşılıyor ki sizi…
Tam zamanında gelmişiz, burada kaybolalım diyoruz. Portakal ağaçlarından oluşan parkurun hemen yanında uzanan nehir bir mini şelale ile sonlanıyor. Yolu üzerinde de Hıdırbey köylülerinin yöresel ürünler sattığı bir Pazar var. Mis gibi taze dağ kekiği ve sumak alıp yürüyoruz.
Ayet odur ki Hz. Musa Hz. Hızır ile çıktığı bir dağ yolculuğunda asasını toprağa saplayıp, kaynaktan su içer. Asa bugün turizme kazandırılan bu görkemli ağaca dönüşür, su o gün bugündür akar durur… Ağaç Hıdırbey’de koruma altında, yaklaşık 10 yıl önce restore ediliş bölge bizce kazandırılmış. Köylü teyzelerimiz katıklı ekmek ve gözlemeler pişiriyor.
Biz nehrin kenarında kahvelerimizi yudumlarken, baharın etkisini görmemek imkansız. Keşke size güzelim kokuyu da gönderebilsek. Portakal ağaçlarının yanı başında kurulmuş bu güzel alanı görmenizi öneririz, hele ki Mart sonu Nisan başı ise..
Dor Mabedi, Çevlik
Tümüyle beyaz mermerden yapılmış, İngiltere’deki Stonehenge’i andıran bir eser denize karşı şahane bir manzaraya sahip. Kral mabedi olarak kentin tümünü görecek şekilde inşa edilen bir tapınakmış zamanında, yıkıntılarının yer aldığı alanı ziyaret ettik. Hava biraz daha güzel olsa keyfimize diyecek yoktu. Yine yol üstündeki Antik Kent Seleucia Pierria’ya doğru yol alıyoruz buradan… Manzara arka planda Samandağ plajı ile yılda üç kez ürün alınan müthiş verimli topraklara sahip Amik ovası.
Titus Tüneli, Beşikli Mağarai, Kaya Mezarlıkları ve Doğa Yürüyüş Yolu, Samandağ
2016’da Antik Kent Seleucia Pierria Samandağ Kaymakamlığı tarafından, Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı (DOĞAKA) ve Samandağ Belediyesi katkılarıyla düzenlenmiş ve turizme kazandırılmış.
Halen arsalar özel mülk ve köylüler ürünlerini kendi arsalarında yol boyunca kurdukları tezgahlarda satıyor, keçilerini otlatıyorlar. Sizleri keşif için bekleyen mükemmel bir yürüyüş rotası. Defne’nin hikayesini hatırlatarak defne yağından satın almanızı öneriyoruz.
Yürüyüş yolunun sonunda yer alan Beşikli Mağara, aslında şehrin mezarlıkların ve toplu mezar yerlerinin bulunduğu büyük bir mekan, bu alanlar arkeolojide nekropol olarak isimlendiriliyor. 1930’lu yıllardaki kazı çalışmalarından edinilen bilgiye göre MS 1-6. Yüzyıllar arasında kullanıldığı tahmin edilen alanda kireçtaşına tam 93 adet mezar yatağı bulunmaktadır. Süslemeler harap olmuş ancak mezar yatakları ve halen ayakta kalan sütunlarla da heybetini ve görkemini koruyor. Peki neden beşikli mağara denmiş buraya?
Kendi içinde kapalı ve özel bir alan olarak ayrılan bölmenin daha ziyade şehrin önde gelen ve soylu kişileri için yapılan bir aile mezarı olduğu düşünülüyor. Ve sütunlarla birbirinden ayrılmış alanı yöre halkı beşiğe benzetirmiş. Buraya verilen diğer isimler de Krallar Mezarı ya da Kaya Mezarlıkları’dır.
Gelelim Titus Tünelleri’ne ve hikayesine! Bizi çok etkiledi bu mükemmel yapı. İnsan eliyle yapılmış, yapımı 150 yıl sürmüş bu devasa yapı alüvyon toprak getiren dereciklerin oluşması muhtemel afetlerine bir önlem olarak dağı oyarak yapılmış. Bu tüneller sayesinde toprağın taşınması engellenmiş. Vespasianus’un imparatorluğunda başlamış mühendislik harikası oğlu Titus zamanında tamamlanmış, tamı tamına 1380 metre.
Samandağ Plajı, Değirmenbaşı Mah. Samandağ
Plaj 14 km uzunluğunda ve Türkiye’nin en uzun plajı. Yazını merak ettik doğrusu!
Samandağ Plajı’nda yeşil deniz kaplumbağaları koruma altında kaplumbağalar kadar plajdaki kum da değerli ve koruma altında… Asi nehrinin akışı ile kum haline gelen toprak yapısı Asinin sularının azalmasıyla yitme tehlikesi altında..
Harbiye Şelaleleri, Değirmenbaşı Mah. Defne
Gün batmadan hızlıca Harbiye Şelaleleri’ni görmek için yola düştük. Ah bir yağmur bastırdı! Sanki gök delindi, şelaleyle bir oldu. Akşam çökmeden görmek istemiştik ama hem şelaleye inen yol üstünde hediyelik eşya satan her yer kapanmış, hem de toprak yol doğal olarak çamurla kaplanmıştı. Şansımızı çok zorlamayıp, uzaktan seyrettik biraz da aracımıza atlayıp şehir merkezine geri döndük.
Ama hikayesi çok etkileyici, giderseniz bizim için de güzel fotoğraflar çekip anılar biriktirin! Herkesin bildiği hikaye şöyle; Zeus’un oğlu ve ışık Tanrısı Apollon, nehir kenarında gördüğü güzeller güzeli Defne’ye aşık olur. Hem de Eros’un okuyla! Zeus ve Hera’nın kızı Defne’ye ise nefret dolu okunu savurmuş Eros. Apollon aşık, Defne ise arkasına bile bakmadan kaçar olmuş Olimpus’tan ve Apollon’dan… Akdeniz’i aşmış, Kıbrıs’ı geçmiş, buraya kadar gelmişler. Kovalamaca tam da burada sona ermiş. Defne umarsızca yardım ister toprak anadan “Ey toprak ana beni sakla, beni ört, beni koru!”. Defne’nin bu dileği üzerine toprak ana, Defne’yi oracıkta mis kokulu bir ağaca çevirmiş. Apollon “Bana yar olmadın ya meyveni kimse yiyemesin ama kokun herkesin dilinde olsun!” demiş bunun üzerine, yine hikaye odur ki Defne mis kokulu defne ağacına, Defne’nin gözyaşları ise buracıkta yıllardır çağlayan şelaleye dönüşmüş. Binlerce ağaç, kuş sesleri ve şelale!
St. Simon Manastırı, Değirmenbaşı Mah. Defne
Manastır yolunda görüp dikkatimizi çeken kasaplar Antakya’da her yerde. İşin tuhaf yanı vitrinde sergilenen kocca hayvan 😊 ve kasapların aynı zamanda fırın ve restoran olması. Pişirim yazısı dikkatleri çekiyor, yani pidenizin içini ya da güvecinizi hazırlayıp getirebileceğiniz fırınlar burada çok sık rastlanıyor.
Gelelim manastıra, burası Hatay’ın yazının başında da belirttiğimiz dinler için bir hoşgörü merkezi oluşunu bir kez daha kanıtlıyor sanki. Adaşı Simon’dan aldığı dini eğitim sonrası, Antakya’da yaşamaya başlayan Genç Simon kentin yakınında bir dağa çıkar, rivayete göre kendini burada bulunan bir kayaya zincirler. Zincirin dışında da bir çember çizer, çizdiği bu dairenin dışına çıkmaz. Sabrın ve inancının mucizesine inanan hasta ve dertli Hristiyanlar şifa bulmaya gelir ona. Milattan sonra altıncı yüzyılda ise St. Simon adına buraya bir manastır yapılır. Manastırda inzivaya çekilen St. Simon, 20 metre yüksekliğinde bir taş sütunda yaşar tam 45 gün boyunca. Zamanın erken Hristiyanlık dönemi hac merkezi olan bölge bugün dağınık, yıkık dökük ve bakımsız. Ancak manzara yine muhteşem, kültür ve turizm elçilerinin bölgeye kazandırmasını dilediğimiz tarih.
Eski Antakya evlerinde güzel bir akşam yemeği öneriyoruz bugünün sonunda. Seçenek çok ama rezervasyon şart, hele haftasonu ise: Konak Restaurant, Avlu Restaurant uzun sohbetlere eşlik edebilir, mezesinden kebabına şahane bir mutfak. Ayak üstü atıştırmak içinse Hatay usulü meşhur soslu döneri Mısırlı Restaurant’ta tavsiye ediyoruz. Detaylı yazıyı Hatay Gurme Rehberi İçme başlığında görebilirsiniz.
[wdi_feed id=”1″]
Öyle içten öyle samimi anlattınız ki duygulanmadım değil. Öyle güzel, samimi, sıcakkanlı bir şehirdir ki Hatay ordan ayrıldığınız an o güzelliği, samimiyeti özlüyorsunuz. Ama sayenizde Memleketime olan bağlılığım bir kez daha arttı ve bir o kadar da özlemimi gidermiş oldum. Hem teşekkür ederim hem de böyle güzel anlattığınız için de emeğinize, yüreğinize sağlık Sağlıcakla kalın♀️
Merve Hanım çok teşekkür ederiz!:) Çok severek gezdik, çok sevdik Hatay’ı, Hatay insanını.. Size de memleketinizi bizde yaşattıklarıyla bir nebze hatırlatmışız, ne mutlu..
Sağlık ve sevgiyle!