Kopenhag’ın ötesinde Danimarka’da görülecek daha çok şey var! Şehir dışına çıkmak ve Danimarka’nın kırsal alanlarını keşfetmek istiyorsanız, bir gün boyunca ülkenin muhteşem kalelerini, saraylarını trene binerek gidebilirsiniz.
Helsingor’de trenle sahilden sadece kırk dakika uzaklıkta, Hamlet’in düzenlenmesiyle ünlü 16. yüzyıldan kalma bir konut olan Kronborg Kalesi var. Ve Kopenhag’dan Hillerød’a giden trene binerseniz, kırk dakika sonra etkileyici Frederiksborg Kalesi’ni bulacaksınız. Kopenhag’a kadar gelmişken mutlaka uğranmalı! Vee dahası yazıda var.. Kopenhag gezi rehberine buradan ulaşabilirsiniz.
Kopenhag’da kaldığımız hostelden günü verimli geçirmek adına oldukça erken uyanma niyetindeydik ama biraz uyuya kalmışız. Neyse ki hedeflediğimiz trenden 20 dakika sonra kalkana yetiştik. Kopenhag Central’dan 06.11 treni ile ayrılıyoruz, ilk durağımız: Humlebaek

Humlebaek
Kopenhag’dan 40 km sonra Helsingor’a yaklaşık 15 km uzaklıkta bulunan Humlebaek kasabasına gidiyoruz. Kopenhag’dan 20 dakikada bir kalkan trenlerden birine binebilirsiniz. Yolculuğumuz yaklaşık 35 dakika sürdü, 10. durak indik. Bu küçük kasabaya gitme amacımız Lousiana Modern Sanat Müzesi’ni görmek, Danimarka sanatı görmek ancak müze 11.00’de açılıyormuş, bizim programımıza göre 08.30 gibi buradan ayrılmamız gerekiyordu. Maalesef göremedik, gidenler için bilet fiyatları şöyle: öğrenci 110 DKK, yetişkin 125 DKK. Müzenin önüne kadar gittik, epey inceledik. Hatta müzeye yakın olan sahilde güzel bir kahvaltı yaptık! 🙂
Müze Danimarka mimarisinin mihenk taşı olarak görülüyor. Müzede oldukça fazla sayıda modern sanat eserleri sergileniyor. Bu eserler kimlerin diyorsanız şöyle: Picasso, Morris Louis, Rauscjemberg, Henry Moore..Müzeye giremedik ancak Humlabaek kasabasından aklımıza gelenleri sizlere de anlatalım.. Tren garından sonra yaklaşık 1 kilometrelik güzel bir yürüyüş yolu sizleri bekliyor. Yol boyu her iki tarafınızda da bulunan evlerin yeşil bahçeleri ile güzelim Danimarka evleri sizlere eşlik ediyor olacak. Amsterdam’da masalsı köyleri anımsatan bu güzel kasabadaki evleri fotoğraflamadan duramadık.
Ayrıca müzeden yaklaşık 100 metre sonra Humlebaek kasabasının sahili var. Dilerseniz burada denize girebilir dilerseniz de bizim gibi deniz manzaralı bir kahvaltı yapabilirsiniz. Burada yaşan insanların yaşam tarzına, imkanlarına hayran olmamak elde değil.
Dönüş yolunda ise cadde üzerinde bizim köy yollarında yaşlı teyzelerin kurduğu tezgaha benzer tezgahlar kurulmuş. Kimisinde duran var kimisinde de duran yok. Oraya bir kumbara bırakmışlar, reçellerin ve marmelatların fiyatlarını yazmışlar. Yani istediğiniz şeyin fiyatına bakarak kumbaraya ücreti atın diyor. Sonrasında da ürünü alıp gidebiliyorsun. Güven konusunda aşmış bir Danimarka var karşımızda!
Helsingor
Başkent Kopenhag’a 50 km uzaklıkta bulunan Helsingor’a Humlebaek’dan 10 dakikada ulaşabiliyorsunuz. Yine tercihimiz olmazsa olmaz tren yolculuğu. Daha önce gezdiğimiz Helsinborg’tan gelen İsveçliler için küçük alışveriş merkezi olarak görülüyor. İsveç çok pahalı olduğu için İsveçliler hem eğlenmeye, hem alışverişe hem de farklılık olsun diye gün içinde defalarda Helsingborg’tan Helsingor’a geçiyor. Bu yolculuğu kafanızda büyümeyin Beşiktaş’tan Kadıköy’e giden bir feribot hayal etseniz yeter. Hatta kimisi bu feribotta gün boyu geçirerek ucuza içki alıp eğleniyor, sonrasında akşam Helsingborg’da inerek evine gidiyor.
Oysa kasabanın pek çok güzel yanı var, sadece bir alışveriş kenti olarak görülmemesi gerekir. Kent, Orta Çağ Shakespeare geçmişine sahip olması yanı sıra Hamlet’in kalesi olan Kronborg’a da ev sahipliği yapıyor. Orta Çağ’dan kalma bu güzel bölgeyi keşfederken biz oldukça keyif aldık. Şimdi Helsingor’da neler yaptık, nereleri gezdik bakalım.
Kronborg Kalesi
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Kronborg Kalesi, William Shakespeare’in ünlü eseri Hamlet’in geçtiği ve Helsingor dendiğinde akla gelen ilk yer. Aynı zamanda öyle bir konumda ki Oresund Boğazı’na hakim bir noktada konumlandırılmış kale. Zaten Danimarka seyahatimiz boyunca kaleler, şatolara doyduk desek yeri.
İlk olarak 1420’de Pomerania’nın Eric tarafından yaptırılan kalesonrasında II. Frederick taraından 16. yüzyılda, kapalı bir iç avluya sahip dört kanatlı yeni bir yapı olarak mevcut kale inşa edilmiş. Bu inşasından sonra geçirdiği yangınlara rağmen ayakta kalmayı başaran kale, neredeyse bir asırdan fazla garnizon olarak hizmet vermiş ve 1924 yılında yenilenmiş.
Kalenin içerisinde neler var neler! Rönesans dönemini yansıtan bir iç mekan, büyük bir balo salonu, şövalye salonu ve muhteşem halılara ev sahipliği yapıyor.
Danimarka Ulusal Denizcilik Müzesi
Danimarka’nın 400 yıllık zengin denizcilik tarihini anlatan bir yolculuğa çıkmak isteyen varsa burası doğru yer! Denizci, denizci kızı, rıhtımın renkli karakterleri, tamircisi, mucit, gezgin, tüccar, tüketici, denizde boğulmuş olanlar, denizde savaşanlar ve daha birçoğunu sizlere anlatıyorlar.. Bunların dışında Danimarka’nın Grönland, Hindistan, Batı Hint Adaları ve Batı Afrika’da gerçekleştirdiği fetihler de sergileniyor.
Kronborg Kalesi’nin hemen yanında yer alan eski tersane bu güzel denizcilik müzesine dönüştürülmüş.
Aziz Olaf Kilisesi – St. Olaf’s Church
On altıncı yüzyılda inşa edilen Aziz Olaf’ın, dış görünü oldukça etkileyici kırmızı tuğlalı kilise Elsingor’un tam merkezinde desek pek yanlış olmaz. Kilisede itinayla oyulmuş minber ve çeşit çeşit freskler bulunuyor.
Danimarka Teknik Müzesi – Denmark’s Technical Museum
Helsingor şehir merkezine yaklaşık 4 km uzaklıkta bulunan sanayi bölgesi içerisinde kalan bir müzeden bahsediyoruz. Danimarka teknolojisi hakkında oldukça bilgi veren bu müze, eski demir dökümhanesi yerine yapılmış. Bazen düşünüyoruz da adamlar neyi, nerede yapacağını çok iyi düşünüyorlar. Adeta ellerinde ne varsa onu turistik bir obje haline getirebilmeyi başarıyor.
Müze içerisinde eski bunar motorları, elektrikli aletler, arabalar, mini uçaklar hatta modern görüşmelerin öncüsü telegrafın çalışma prensibini anlatan bir bölüm bile var. Salı – Perşembe günleri gelenlere açık olan müzede yetişkin 90 DKK, öğrenci 80 DKK.
Fredensborg
İlk başta Helsingor sonrası hedefimiz Hillerod’a gitmekti ancak yolda karşılaştığımız Danimarkalı biri Hillerod’a gelmeden 2 durak öncde Fredensborg istasyonunda inerek Frederiksborg Sarayı’nı görmemizi tavsiye etti. Bizim tur planımızı çok etkileyemeyeceği için buraya kadar gelmişken görmek lazım diye düşünerek yola koyulduk.
Tren istasyonundan 9-10 dakika sonra Fredensborg Sarayı’na vardık! Bu ülkenin yalnız Christian Andersen’in doğduğu yer olarak değil de gerçek kalelerin, sarayların ülkenin dört bir yanına dağınık bir şekilde serpiştirildiğini çokça sevdik.
Fredensborg Sarayı, 18. yüzyıldan kalma güzel bir barok mimarisinde, IV. Frederik için bir avlanma sarayı olarak inşa edilen saray ve günümüzde genellikle kraliyet ailesindeki büyük resmi devlet ziyaretleri ve aile etkinliklerine ev sahipliği yapıyor.
Saray genellikle düğünler, yıl dönümleri ve doğum günü partileri de dahil olmak üzere kraliyet ailesindeki önemli olaylara ev sahipliği yapıyormuş. Çok garip değil mi?! Biz hem şaşırdık hem de garipsedik.. Bu arada biz denk gelmedik ama Temmuz ve Ağustos aylarında giderseniz rehberli turlara katılma şansınız var. Bu tur ile beraber sarayın özel bahçeleri de sizlere açılıyor. Bizim gibi bu dönemde gidemezseniz sadece sarayın bahçesiyle idare edersiniz ama o bile güzel! 🙂
Hillerod
Sıradaki durağımız Hillerod! Helsingor’dan 25 km uzaklıkta bulunan Hillerod’a biz tren yolculuğu yaparak geldik. Tabi buraya tek trenle gelmek mümkün., Fredensborg’dan sadece 9 dakikada varılıyor. Buraya geliş amacımız bakır kuleler, göl adaları ve barok bahçeleri ile Hillerod’un görkemli Frederiksborg Kalesi, Hillerod’da gezilecek tek yer diyebiliriz. Kopenhag çevresi rotamızı oluştururken burayı görmeyi çok istediğimiz için uğramadan edemedik.
Ayrıca Hillerod konumsal açıdan merkez bir yerde olduğu için kuzey sahilin gidenler için aktarma üssü diyebiliriz.
Frederiksborg Kalesi
Danimarka’da mutlaka görülmesi gerekenler listesinde baş sıralarda olan bu güzel kale aynı zamanda Hollanda Rönesans mimarisinin de güzel bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Bu büyük kırmızı tuğlalı kale, taş işçiliğiyle dekore edilerek 16. yüzyılda inşa edilmiştir.
Kale, 19. yüzyılın ilk kısmında kraliyet ikametgahı olarak kullanılmış. Danimarkalı krallar 19. yüzyıl ortasından itibaren şapelde taşçalndırılmıiş. 1860’ta sarayın çoğunu ateş alan bir yangın ancak 1878’de Carlsberg bira fabrikasının kurucusu tarafından bugün hala hizmet veren Danimarka Ulusal Tarih Müzesi olarak yeniden inşa edilmiş. Yüzyıl boyunca Danimarka tarihi, saray boyunca mobilya, resim ve daha fazlası şeklinde sergileniyor. Müze 10.000’e yakın portrelerden oluşan bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor!
Haftanın her günü ziyarete açık olan kaleyi 10.00 – 17.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Giriş ücreti 75 DKK.
Hillerod tren istasyonundan yaklaşık 2 km yürüyerek kaleye ulaşabilirsiniz. Özellikle kaleye gelmeden Kale Gölü diye isimlendirilen gölde harika manzaralar yakalanabilir.
Danimarka Açık Hava Müzesi – Denmark Open Air Museum
Hillerod’dan sonra ilk durağımız Sorgenfri, burada harika bir açık hava müzesi olduğunu duyunca gitmeden edemedik. Ama Hillerod’dan gitmek için Holte’de aktarma yaparak gidiliyor buraya. Yaklaşık 20-25 dakikada gidiliyor.
Tren istasyonundan 8-9 dakikalık yürüyüşle müzeye ulaşılıyor. Frilandsmuseet diye geçen Açık Hava Müzesi, dünyanın en eski ve en büyük açık hava müzelerinden biri olarak biliniyor. Dilerseniz Kopenhag’dan kısa bir tren yolculuğu ile ulaşabileceğiniz müze, 86 dönümlük arazi üzerine konumlandırılmış. 1600’lü yıllardan başlayarak 1900’lü yıllara kadar uzanan dönemi bizlere yaşatıyor. Müzede 50’den fazla çiftlik, değirmen ve ev bulunuyor.
Danimarka, Almanya, İsveç, Hollanda vb. ülkelerden ev örnekleri alınarak tasarlanan müze insanı yukarıda bahsettiğimiz gibi 300-400 yıllık bir tarih serüvenine çıkarıyor. Değirmenlerden, bahçelere kadar her biri ile tek tek uğraşıldığı zaman ayrıldığı belli.
Salı – Pazar günleri 10.00 – 16.00 arasında ziyarete açık olan müzeye giriş ücreti 75 DKK. Eğer Kopenhag kartınız var ise giriş ücretsiz.
Vejle
Sıra artık konaklamamızı yapacağımız Vejle şehrine geldi! Burası da neresi demeyin, ertesi gün Billund Legoland köyüne gideceğimiz için en ideal nokta burası geldi bize. Kopenhag’dan bindiğimiz tren 2 saat sonra Vejle’ye vardı. Burada konaklama tercihimiz Airbnb oldu. Kaldığımız eve şuradan ulaşabilirsiniz.
Vejle’de yapılacak epey şey var ama bizim burada tek yaptığımız kalacağımız eve gidip eşyaları bıraktıktan sonra kendimizi marinaya atmak oldu.
Eğer The Wave’in altında durup, fiyort ve köprüye bakmamış olsaydık, Vejle’de bulunmamışsınız gibi olurdu sanki. Ayrıca hem gecesi hem de gündüzü ayrı güzel. Gündüz geçireceğimiz zaman olsa Deer Park diye geçen geyik parkını ziyaret etmek isterdik.
Midtpunktet
İngilizceye orta nokta olarak tercüme edilen bu kelime, Vejle’deki en popüler ve fotoğraflanmış yerlerden birinin ismi olarak adlandırılmış. Latin Mahallesi olarak da bilinen Midtpunktet, en kalabalık kafeleri ve yemek yemeklerini gerçek Danimarka atmosferi ile bulabileceğiniz yerlerin başında geliyor. Ülkemizden alışık olduğumuz, caddenin üzerinde asılı olan düzinelerce renginde şemsiyelerle fotoğraf pek tatlı olur.
Window Shopping
Vejle, 2014 ve 2016 yıllarında Danimarka’nın en kalabalık alışveriş ve ticaret şehri olarak ilan edilmiş. Ana caddedeki yürüyül yolu 900 metre uzunluğunda olup, etrafınızda bir çok butik ve kafe bulabilirsiniz. Caddenin her iki ucunda da bir alışveriş merkezi var: Mary’s ve Bryggen. Bu güzel atmosferin tadını çıkarmanız dileğiyle..
Rotamıza devam ediyoruz. Sırada Lego kenti Legoland Billund var!
[wdi_feed id=”2″]