Sahi?
Nedir bisiklet, şehirde bisiklet? Spor olarak bisiklet? Hayat tarzı olarak bisiklet?
Keşmekeş İstanbul’da bir hayal? Adalar’da büyük tur? Sahil yolunda pazar çilesi? Ya da bir dedenin karne hediyesi? Belki ilk kumbara sebebi? Sonra o yaz yanmış tenindeki diz yarasının sebebi?
Yıl olmuş 2016 nedir bu nostalji!
Kimi için spor, kimi için ulaşım aracı, kimi için fizik tedavi, kimi için şehirden kaçmalık bir aktivite. Esen rüzgar ile özgürleşmenin, sağlıklı yaşamın, yer yer sosyalleşmenin, birleşmenin, “her şeyin aracı bisiklet!”
Benim içinse yepyeni bir hobi. Bahsetmek isterim: Türkiye’ye ilk bisikletin hangi tarihte ve kim tarafından getirildiği bilinmemektedir. Gelişi oldukça eski olmasına rağmen spor olarak benimsenmesi yıllar almış, gayrimüslimlerin önderliğinde yarışlarla hayatımıza girmiş. Fransızcanın malum hakimiyeti dilimize “Velospid” başlığı ile verilen bu yarışların haberleri ile girmiş.
Haber şöyle diyor: “Karşıyaka velospitçileri arasında, geçen hafta üç madmazel ile bir madam meşhur oldu. Kadınların gizlice talim etmekte oldukları işitiliyordu. Bize gelen bilgilere göre kısa bir süre sonra 40-50 madmazel ve madam işte o tarif ettiğimiz şoseler arasında seyyar çiçekler gibi görünecekler… Müslüman bisikletçilerin sayısı da haliyle çoğaldı. Avrupa’ya son sistem olmak üzere sipariş ettikleri velospitler 5-10 gün sonra gelince Müslüman velospitçilerin sayısı da otuzu geçecektir. Yeniden on beş kişi kadarı öğrenmeye çalışmaktadır.”
19. yüzyılın sonunda yaygın olmasa da artık kentli beyefendilerin “macera” seyahatlerinin bir parçası haline gelmiş, 1912 yılına varıldığında ise ilk bisikletçilerimiz Paris Olimpiyatlarına katılmışlardır.
Comments are closed.